23 Ocak 2010 Cumartesi

Spaghetti Squash & Chicken Biryani



Spaghetti Squash'i Amerika'ya gidene kadar ne gormus ne de duymustum. Gerci bana kalsa yine haberimiz olmazdi bu lezzetten ama Gokhan sagolsun, yiyeceklere karsi ayri bir meraki oldugundan dolayi gordugu degisik seyleri mutlaka alip tadina bakar. Tabi bir lokma alir almaz cope attigimiz seyler de oldu ama resmini gordugunuz yiyecek o yiyeceklerden degil :) Bu bir cesit "kabak" hatta biraz irice bir kabak. Cig halde kesmesi zor oluyor cunku kabugu  biraz kalin. Simdiii, bu kabagi bicak yardimiyla boydan ikiye boluyorsunuz. Daha sonra bu iki parcayi 200 dereceli firinda ici tamamen yumusayana kadar pisiriyorsunuz (cekirdekleri pistikten once mi cikiyordu yoksa sonra mi tam hatirlamiyorum, neyse:)  Aaaaaaa, oda neee! Catali kabaga surtmenizle kabagin tel tel ayni cubuk makarna gibi olmasi bir oluyor. Makarna gibi istediginiz her turlu sosla yiyebilirsiniz. Ama bizim favorimiz bu kabagi resimde goruldugu uzere kumpir gibi yemekti. Yani kabagi kabugundan siyirip kasar ve tereyagiyla karistirip uzerine amerikan salatasi, ketcap-mayonez, vs. :)  Ayy, canim cekti ama burda yok ki bu kabaktan! Turkiye'de var midir acaba, bilen var mi?




Chicken Biryani' de yine ilk kez Amerika'da tattigim bir lezzet. Oraya gittikten birkac ay sonra Ramazan basladi. Evimize cok yakin bir cami vardi Islamic Community Center. Ramazan'da her cumartesi-pazar iftar verilirdi camide. Bu cami bizim bildigimiz camiler gibi degil, genis bir alana kurulu icinde okul, buyuk bir yemek salonu, piknik alani, basket sahasi, park, vs. var. Iste Hint baharatlarini ilk kez bu camideki iftarda tattim. Bir onceki yazimda bahsetmistim ya hani ac gezdigimden, kokulardan falan. Tabi iftar vakti sonucta karnim cok ac, yemeklerde nefis gorunuyor, bende doldurdum tabagimi. Eeeee ben yiyemiyorum! Baharatlar cok garip daha dogrusu cok kotu gelmisti. Anlayacaginiz tabagim aynen cope! Ama sonra yine benim klasik halim yani, cok sevdim bu baharatlari :) Ozellikle de Hint baharatiyla yapilan Bombay Biryani ve Chicken Biryani  favori yemeklerim oldu. Simdi su satirlari agzimin suyu aka aka yaziyorum :) Ne yazikki bu baharatlari burada bulamadim henuz! Resimde gordugunuz chicken biryani. Icinde salatalik bile var, bir ben yokum yani :) En iyi sonuc paketin arkasindaki tarife tam uyularak aliniyor.  Yalniz tek kotu yani cok aci olusu, ama oyle boyle degil! Bir taraftan gozunuzden yas geliyor, bir taraftan burnunuz akiyor ama kendinizi yemekten alamiyorsunuz :) Hint lokantasi vardi bazen oraya giderdik. Siparisleri alirken sorarlar az acili mi, orta mi yoksa cok mu? diye. Sakin orta acili demeyin, agziniz yuzunuz tutusur valla :) Biz oyle bir gaflette bulunmustukta bir kere :)

not: O zamanlar bir blog acacagimi bilsem daha farkli, guzel fotograflar cekerdim.
not: Koyu renkli yazilara link verdim.

21 Ocak 2010 Perşembe

Sorunlu insanin plastik tabaklı, donut'lu, kokulu hikayesi


 

Plastik tabak, bardak, kasik, catal, vs. kullanimi yaygin mi, yayginlasiyor mu? kullaniyor musunuz yoksa yok artik daha neler o tembel işi mi diyorsunuz? Peki ya self servis? Disarida degil ama!gittiginiz misafirlikteki self servis? 

Amerika'ya vardııık. Aman Allah'im bu koku da ne? nasil, ne bicim bir koku bu? Amerika kokuyor! Evet resmen kokuyor! Markete gidiyoruz aman yarabbi -cok afedersiniz- böğüre böğüre bir hal oluyorum kokudan. Ilk bir ay resmen ac geziyorum! Ilk yurtdisi deneyimim oldugu icin boyle zorlu bir alisma doneminden gectim :) Sonradan o kokuya alistim ama hala yurtdisinda et reyonunun onunden gecemem, gecsem bile nefesimi tutup etlere bakmadan hemen ilerlerim yoksa migdem bulanir. :) Neyse, bu zorlu ilk bir ay icerisindeydi sanirim Gokhan'a haber geldi ordaki Turklerle tanisacagiz, yasasinn! Aksam oldu, hazirlandik, ciktik. Beyler Huri ablalara davetliydi, bayanlar da daha uzak bir yere. Ben evi bilmedigim icin Huri ablayla birlikte gidecektim(Huri ablayla da o an tanismistik). Bayanlarin oldugu eve geldiiiik. Icerisi kalabalik, utana sıkıla bos koltuga oturdum. Tabi herkes birbirini taniyor. Ardindan benimle tanisma faslı basladi. Ne icin geldiniz, ne zaman geldiniz, nerde oturuyorsunuz, alisabildiniz mi, vs.? Biz Huri ablayla adresi biraz karistirmistik o yuzden gecikmistik tabi bizi beklemeden yemege baslamislardi. Buraya kadar her sey normal. Sonra ev sahibi bize siz de yemek alsaniza dedi! uuuuu! yok daha neleeeer! Misafirlikteyim beeen, tabak benim onume gelmeyecek mi! O an o kadar sasirdim ki ne cevap verecegimi bilemedim :) Huri abla kalkti yemegini aldi, oturdu ve yemeye basladi. Ev sahibi bana bakti ve tekrarladi "busracim yemek alsana, bak her sey masanin ustunde", ben de icimden dedim ki "varya ben hayatta kalkip tabagimi yemeklerle doldurmam, ac kalirim daha iyi!" ama kadincagiza "tamam birazdan alirim" dedim. Tabi ben kararimi verdim "kalkip yemek almayacagim, gecenin sonuna kadar ev sahibini tamam birazdan alirim diye oyalayacagim, nasilsa eve gidince yerim. Ay misafirin kendi tabagini kendisinin aldigi nerde gorulmus!". 1-2 dakika kadar gecmisti ki Huri abla yemek dolu plastik bir tabagi onume koydu ve dediki "busracim seni anliyorum o yuzden de ilk ve son olarak bunu yapiyorum eger burada self servise alismassan ac kalirsin" dedi. Ben tabi şaşkınım icimden de diyorum ki "cık cık cık! cok yazik bu insanlar buraya gelip misafirperverligi unutmuslar, ay bide plastik tabak! pikniktemiyiz ayol, ev burasi ev! plastik tabakla yemek mi yenir! birgun oturmaya cagirayimda gorsunler misafirperverlik nasil olur!"
Bir taraftan yemek yiyip bir taraftan çençen yapiliyor :) Ama ben bir cok seyi anlayamiyorum. Butun dikkatimi veriyorum ama konusmalardan hicbirsey anlamiyorum. Cunku yillardir orada yasadiklari icin yari Turkce yari Ingilizce konusuyorlar! Dolayisiyla konusmalara dahil olamiyorum, dinlemekle yetiniyorum, anliyormus gibi yapip gulduklerinde guluyorum! 
Yemek faslinin ardindan tatli faslina gecildi. Huri abla beni kolumdan tuttugu gibi tatlilarin yanina goturdu. "Cekinme istediginden al" dedi, ben biraz robot gibi durdum orda sonra goz ucuyla tatlilara baktim garip- gurup seyler vardi. Bir sey almamaya karar verdim, zaten yemekte yememistim onumdeki tabagi aynen geri mutfaga goturmustum.Tam arkami donmustum ki, aralarindan biri "busra alsana bak bir suru tatli var, aaaa bak sen donut yedin mi donut? a a aaaaaa yemedin mi al ye bak buranin baklavası bu baklavasıııı!" dedi,  gosterdigi seylere baktim "Allahim gorunuslerinde meymenet yok!". Bir kucuk parca aldim tabagima oranin baklavasindan, ısırmamla migdemin bulanmasi bir oldu, yutsam yok yutamiyorum cikarsam yok o da olmaz kaldi lokma oylece agzimda! bir taraftan da soylenmeye devam "ne baklavasi ya ne baklavasi! bu donut mudur nedir baklavanin be'si olamaz, bunlar cildirmis olmali! lokmada kaldi agzimda ne yapicam ben simdi! uf ya uff!"  Hem gecirdigim zorlu bir ay, hem de bu olanlar beni iyice bunaltti, hafiften gozlerim doldu. O an disari cikip aglamak ve kosmak geldi icimden.
 Geceyi boylece tamamlamis olduk. Eve geldigimizde Gokhan nasil gectigini sordu, bir daha o insanlarla gorusmek istemedigimi soyledim.

Sonra mi? :) Hepsini oyle sevdim oyle sevdim ki ayrilirken cok agladim, cok zor oldu ayrilmak! Suan hala keske yine toplanip çençen yapsak diyorum. Plastik tabak, bardak, vs.lere de alistim, hatta ben de kullanmaya basladim :) Oyle ki bir zaman sonra tabak yikamak bana cok gereksiz bir is gibi gelmeye basladi :) Artik plastik tabaklari yalnizca misafirle degil Gokhan'layken de kullanmaya baslamistim. Yari turkce yari ingilizce konusmalarina da alismistim, anlayabiliyordum artik ve bende sohbete dahil oluyordum. Self servis evet evet ona da alistim tabiii hatta o da cok mantikli gelmeye baslamisti cunku yemek israfı olmuyordu. Hani misafirlikte ev sahibi tabaklari doldururya ayip olmasin diye iyice doldurur, sonra da o tabaklardaki yemekler bitmez çöpe gider. Herkesin yiyebilecegi kadar almasi en dogru olani. Donut mu? iste bir tek ona alisamadim, hala hic sevmem :)
Simdi o zamanki halimi dusunuyorum da guluyorum kendime :)  Cok sıkmışım kendimi. Ama iyiki yasamisim bunlari diyorum cunku degistim hem de cok degistim. Utangacligi, cekingenligi, bazı katı dusunceleri, onyargilari, hemen hukum vermeyi biraktim gerilerde.
 


20 Ocak 2010 Çarşamba

Tarafımdan yaşanmış bir hikayedir



Simdi size pismis tavugun basina gelmeyip benim basima gelen bir hikaye anlatacagim. Olay 2006 yilinda Istanbul ve Gebze'de geciyor.
Nişanliyken Gokhan'la yaptigimiz telefon gorusmelerinde, Gokhan bana surekli şu telkinde bulunurdu "baak, hazırla kendini en az 4 yıl burada yasayacagız!". Burada yasayacagiz dedigi yer ise, Gebze. Ben Istanbul'da dogup buyudum, Gebze'ye hic gitmemistim. Gebze'de yerlesim cok kotu, yani carpik kentlesme ciddi boyutlarda. Gokhan bunun farkinda oldugu icin nişanlilik doneminde beni Gebze'ye alistirmaya calisti hep.
Ben de durumu kabullendim tabiii. Yani en az 4 yil kirada oturacaktim. "E ama yeni evleniyorum temiz ev, guzel esyalar isterim beeen, hem insan bir evde en az 4 yil oturacaksa artik kirada oturuyor saymaz kendini" diye dusunerekten evin parkeleri yenilendi, duvarlar satene cevrildi, cerceve-kapi cilalandi. Sonraaa o eve uygun salon- yatak odasi- oturma odasi ve calisma odasi takimlari-mobilyalari alindi. Beyaz esyalar, süsler, perdeler, halilar ve daha sayamayacagim her turlu ceyiz- ev esyasi alindi. Evlenmemize cok az bir zaman kala, toplu olarak gonderilmis bir e-posta Gokhan'a da geldi. Amerika'da bir hoca asistan alacakmis!
Gokhan beni aradi anlatti "ne yapayim, gondereyim mi cv'mi?" diye sordu. Ben de "amaaan koskoca Amerika ya da Avrupa dururken Turkiye'den Gokhan'i mi cagiracaklar!" dedim tabii icimden dedim bunlari, Gokhan'a da "tabi tabi gonder, kaybedecegin bir sey yok sonucta" dedim :)  Birkac sinava girmesi gerekiyordu. Sinav sonuclariyla birlikte cv'sini gonderdiii. Aslinda Gokhan'da benim gibi dusunuyormus yani bu isin olacagina ihtimal dahi vermiyormus :) Bu sebeple de gerekli bilgiler, belgeler, vs. gonderildikten sonra biz bu Amerika işini unuttuk gitti. Hem yakinda dugun vardi ona konsantre olmamiz eksikleri tamamlamamiz gerekiyordu. Hersey tam olmaliydi, eksiksiz! Yoksa nasil evlenirdim! Evet şimdi cok utaniyorum ama ne yazik ki o zaman oyle dusunuyordum.
16.04.2006 geldi catti ve evlendik. Ama o da ne! Evleneli daha 2 ay olmustu ki Gokhan'a bir e-posta geldi Amerika'dan! Kabul edilmis! Hem de hemen gel diyorlar! Ee biz simdi ne yapicaz? Neyse ilk şoku atlattiktan sonra gitmemizin daha iyi olacagina karar verdik. Cunku asistan olarak kabul edildigi icin maas alacakti okuldan ve mastirda yapacakti. Pekiii bu kadar eşya ne olacakti? Dusunduk tasindik beyaz esyalar dışındaki herseyi annemin ust katta kullanmadigi bir odaya ust uste yigmaya karar verdik. Pek mantikli degildi bu fikir ama o an icin baska caremiz yoktu. Sonra Gokhan iş yerinde beyaz esyalari satacagini duyurdu. Hemen bir alici cikti, bir kac ay sonra evlenecek olan arkadasi. Sonra Gokhan'in aklina parlak bir fikir gelmis ve "evdeki butun esyalari sana satayim" demis. Arkadasi nişanlisiyla konusmus, esyalari gormeye karar vermisler. Zaten Gokhan'in bu arkadasi bizim dugunumuze de gelmisti yani eşyalarin daha 2 aydir kullanildigini biliyordu. Yalniz Gokhan bana tum esyalari satalim dediginde  beynimden vurulmusa donmustum! Cunku o kadar esyayi seç, begen, birbirine yakiştir, once aldigin yerden eve taşı sonra da Gebze'deki yeni evine taşı, evi dekore et, vs. Cok ozenmistim ve cok yorulmustum tami tamina 7 kilo vermistim bu surecte. Ama simdi ozene bezene aldigim esyalari baskasina verecektim! Baska caremde yoktu zaten.
Bir aksam esyalari gormeye geldiler, evi de esyalari da cok begendiler ve tamam dediler.  Evin bir de deniz manzarasi vardi vapurlari seyrederdik balkonda oturup kahvaltimizi yaparken ya da cayimizi icerken. Neyse konumuza donelim :) halılar dışında her seyi alacaklardi, cunku kızın halılarını zaten almislar.
Sonra kimin aklina geldi bilmiyorum ama Gokhan ve arkadasi bizim ev sahibiyle konusmuslar. Gokhan'in evden cikacagini yerine arkadasinin gelecegini soylemisler, adam kabul etmis. Yani anlayacaginiz sadece giysi, havlu-ortu, tencere-tabak,halı ve süs esyalarini alip evden ciktik! :(  Duygu yüklü bir andi benim icin ama daha cokta "garip" evet cok garipti!
Evden cikip Istanbul'a gittik, sagolsunlar bu esyalari tasimada kayinvalidem ve kayinpederim bize yardim ettiler. Esyalari annemin evine getirdik. Son bir ayımızı(evliligimizin de 3. ayı oluyor) Istanbul'da ailelerimizin yaninda gecirdik. Bu bir ayın sonunda da Amerika'ya dogru yanımıza sadece ve sadece giysilerimizi alip yola çıktııık. (o esyalar da yaklasık 4 yıldır annemin ust kattaki bir odasini isgal etmekte :))
  Gokhan'in "baak, hazırla kendini en az 4 yıl burada yasayacagız!" dedigi evde 4 ay bile oturamadik :)
Ben yasadigim bu olaydan kendime su dersleri cikardim; kesin konusma, buyuk konusma ve dunya malina cok baglanma.
not: yukaridaki fotograf Gebze'deki evin balkonundan cekildi.


19 Ocak 2010 Salı

Burasi Muş mu, Huş mu yoksa Simuş mu?

Ben işin icinden cikamadim! Yemen Turkusu'nden bahsediyorum. Birkac gun oncesine kadar,

"buraaasi Muuuştur
 yolu yoookuuuştur
 giden gelmiiiiyor
 acep ne iiiiştir"

diye bildigim nakaratin aslinda  "buraaasi Huuuştur" oldugunu  (Huş, Yemen'de bir dag),  sonra bunun da yanlis oldugunu, dogrusunun  "buraaa Simuuuştur" olmasi gerektigini ogrendim (Simuş, Yemen'de bir şehir). Bilen varsa soylesin nedir bu nakaratin dogrusu?

18 Ocak 2010 Pazartesi

Eğitim şart



Beni uzen bir konuyu paylasmak istiyorum. Konu şu, "Avrupa'da yasayan Turklerin egitime gosterdikleri onem." Yoksa  onemsizlik ya da umursamazlik mi demeliydim?! Evet, aci ama gercek  Avrupa'da yasayan Turkler cocuklarini okula severek, isteyerek gondermiyorlar. Universiteye giden Turk sayisi cok az, yuksek lisans ve doktorayi hic soylemiyorum artik! Anne-babalar cocuklarini, kendi kebap ya da pizza salonlarinda  calistiracak bedava isci olarak goruyorlar. Halbuki burada, okumak isteyene cok guzel imkanlar sunuluyor "para yardimi, laboratuvarlar ve bilgisayarlar" bunlarin en basta gelenleri. Kendimizden ornek verecek olursam, Gokhan doktora ogrencisi. Okula geldigimiz(ben de onunla gitmistim) ilk gun masasinda kucuklu-buyuklu koliler, paketler vardi. Gokhan'a, masa ve uzerindekiler senin dediler biz de basladik acmaya :)  Laptop ve cantasi, LCD monitor-klavye-docking station(bkz.), kalem, silgi, atac, cetvel, delgec, vb. kirtasiye malzemeleri cikti kutulardan.
Danimarka'da yasayan Turk nufusu 56.000 civarinda. Gecen hafta "Turk dis hekimi var mi?" diye sorduk, "bu tarafta yok(bkz.Denmark Zealand)" cevabini aldik. Onlarca kebapci-pizzaci var, Danimarka'nin neresine giderseniz gidin yemek sıkıntısı hic cekmezsiniz. Ama dis hekimi, doktor, avukat, muhendis, vb. universite bitirme gerekliligi olan meslege sahip Turk bulmada sıkıntı cekersiniz. Alisverise gittigimde Turk gencleri goruyorum, halleri perişan!("perişan" kelimesini cok acmak istemiyorum). Hic mi duzgun, egitime onem veren aile yok diyeceksiniz, tabi ki var. Ama benim gordugum, gozlemledigim kadariyla sayilari fazla degil. 
2,5 yil Amerika'da yasadim, orada bircok Turk aileyle tanistim ve tanistigim bu ailelerden ornekler vermek istiyorum. Kiyaslama yapmaktan pek hoslanmam ama soylemeden gecemeyecegim. Amerika'da yasayan Turkler burada yasayanlarin tam aksine cocuklarinin egitimlerine cok onem veriyorlar. Hatta oturacaklari evi bile iyi okullarin oldugu bolgelerden seciyorlar. Ayrica cocuklarin okul disi aktivitelerine de cok onem veriyorlar. Bu ailelerin cocuklari hem bir spor daliyla ugrasiyorlar hem de bir muzik aleti caliyorlar, kendi istekleriyle kutuphaneye gidiyorlar.
Bu gozlemlerimi Amerika'daki arkadaslarimla da paylasmistim. Gecenlerde oradan cok sevdigim bir arkadas evlenip Almanya'ya yerlesti ve bana ilk soyledigi sey "Buşra haklıymışsın!"  oldu.
Amacim kimseyi uzmek, kirmak degil. Kesinlikle degil, buna hakkim da yok zaten! Amacim  ulke insanimizin kucuk hesaplar pesinde kosmak yerine, uzun vadeli ve kalici kazanclar saglamasi,  dunya'nin hicbir yerinde ikinci sinif vatandas konumuna dusmemesi, "egitim şart" demesi.

15 Ocak 2010 Cuma

Donuyoruzzz

Ne kadar soguk bir ulke! Kışın hava surekli eksilerde. -1 dereceyi gordugumuz zaman "iyi iyi bugun hava soguk degilmis" diyoruz, düşünün artik! Bu yazimda "burada pek kar yagmaz, yagsa da yerde kalmaz ayni gun erir" demistim, o gunden beri yerden kar hic kalkmadi :) Demekki neymis, oyle cok bilmis bilmis konusmamak lazimmis :) Dolayisiyla birkac kar fotografi koymak sart oldu.
 

 

Bu da evin penceresinden,


 

14 Ocak 2010 Perşembe

Hazirlanin Uzunca Bir Yolculuk Var Simdi



Bu şiiri hic dinlediniz mi?
Benim bu şiiri her dinleyisimde sanki ilk kez dinliyormusum gibi gozlerim dolar, cok etkilenirim.
Dinlemek isteyenleri şöyle alalim.

13 Ocak 2010 Çarşamba

işteee Danimarka gerçeği!

Siz bakmayin bloga ekledigim fotograflarin aydinlik, gunluk guneslik olduklarina. Kolay cekilmiyor o fotograflar. Işim cok zor coook! Buranin havasi genel itibariyle kapali, kasvetli ve yagmurludur. Yil boyu gunes cok az gorunur. Hele de kışın hic cekilmez. Cunku bu zamanlarda hava 08:30' da aydinlanir (buna aydinlanma denirse tabii), 15:40' ta da kararmaya baslar. Gun cok cok kisa yani. Burada uzun yillar yasamayi dusunmuyoruz. Bunun tek sebebi havanin surekli kapali olusu. Insanin ici sıkılıyor yahu! Yazin bile cogu zaman sirf bu yuzden canimiz evden disari cikmak istemiyor(bu arada yazin da ayri problemi var, hic gece olmuyor! Bu meseleyi de yazin anlatirim insallah). Bloga ekledigim fotograflari da soyle cekiyorum, bekleyerek ve aydinlik havanin yolunu gozleyerek! Bunun icin bazen 3, bazen 4 gun beklemem gerekiyor Eger hava istedigim gibi aydinliksa, farkli konularla ilgili fotograflari ayni gun cekip bilgisayara kaydediyorum  :)  Ama bugun boyle yapmadim, bugun size Danimarka'nin gercek yuzunu gostermek istiyorum :) Karsinizda kasvetli Danimarka :)  


 
 

Otobus ve tren duraklarinda durak ismi, zone haritasi ve otobusun-trenin hafta ici-hafta sonu gecis saatleri var(asagidaki resmi tiklarsaniz daha yakindan bakabilirsiniz). "Zone" meselesinden biraz bahsedeyim. Danimarka zone'lara yani bolgelere ayrilmis. Haritada her bolge farkli bir renkle gosteriliyor. Bolge dediysem oyle uzak mesafeler degil yani. Zaten Danimarka findik kadar bir yer :) Semt ifadesi daha uygun olacak sanirim :) Ornegin, Lyngby (Lünbüy diye okunuyor) semtinden otobuse veya terene bindiniz 1 klip basiyorsunuz tabi ayni semt sinirlari icerisinde yolculuk yapmak sartiyla. Baska bir semte gececekseniz  2 klip, daha sonraki semte 3, vb. sekilde uzayip gidiyor. Uzun lafin kisasi, otobuse-trene binmeden once zone haritasindan gideceginiz yer icin kac klip basmaniz gerektigine bakiyorsunuz, kac gerekiyorsa basip oyle biniyorsunuz.




1 klip, 2 klip falan dedim ama nedir bu "klip"? Klip'i bilet olarak dusunebilirsiniz. Biletler 10'arlik klipler halinde satilir. Burada "bilet atma" yok, "bilet basma" var :) Ayni semt sinirlari dahilinde kullandigim "2 zoner 10 klip" im asagida. Bu arada biletim bitmek uzere 2 klip'im kalmis! :)



Heryerde, herkeste bisiklet var. Duz bir memleket oldugu icin bisiklet cok yaygin. Tum yollari da zaten ona gore ayarlamislar yani bisiklet yolu ve bisiklet icin park yerleri var heryerde. Benim de bisikletim var, sepetli cok sirin :) onun da fotosunu koyarim bir gun. Asagidaki foto, bisiklet park yerine ait. Bu park yerlerinde her bisiklet icin  birbirine yakin iki halka var, bisikletin ön tekerlegini iki halkanin arasina sokuyorsun boylece bisiklet yamulmadan ayakta durabiliyor.(fotografin uzerini tiklarsaniz daha yakindan gorebilirsiniz).



Son olarak taksilerden bahsetmek istiyorum. Burada şahsi taksi yok, ne kadar guzel degil mi? Taksilerin bagli oldugu şirketler var. Boylece musteri kapma yarişi, kavgasi, kazasi olmuyor. Yol kenarlarinda taksilerin beklemeleri icin ayrilan yerler var. Taksiler kendileri icin ayrilmis bu yollarda sira sira diziliyorlar, taksiye binecek olan kisi, en onde duran taksiye biniyor. Asagidaki resimde bekleyen taksileri goruyorsunuz. Fotografin sag alt kosesine dogru bakarsaniz yerde bir "TA" yazisi var, tam cikmamista "taxi" yaziyor orada.



12 Ocak 2010 Salı

Görmemişin dolmalik biberi olmuş



Gormus oldugunuz dolmalik ve carliston biberleri turk marketinde gordugumde tepkim aynen soyle oldu; gozlerim faltasi gibi acik ve sesli bir sekilde  "AAAA dolmalik bibeeer!", ardindan carlistonlari gordum ve ayni sekilde "carliston bibeeer!" dedim. Sonra poset almak icin basimi yana cevirmemle kasadaki kizin bana bakip guldugunu gormem bir oldu. Tabi kaynar sular tepemden dokuldu o an! Cunku kizin bana guldugunu gorene kadar, o tepkileri sesli olarak verdigimin farkinda degildim :)
Simdi diyeceksinizki, bir insan carliston bibere hatta ozelliklede dolmalik bibere niye bu kadar sevinir ve sasirir? Anlatayim, eger 2,5 yil Amerika'nin turk marketi olmayan bir sehrinde yasamissaniz, ardindan da Avrupa'ya gelip alisma sureci, turk marketlerin yerlerinin ogrenilmesi, vs. derken gecen onca ayin ardindan hasret kaldiginiz "biber dolmasi" yapiminda kullanilan dolmalik biberleri gorunce iste boyle oluyorsunuz :)
Tabi, oralarda hic mi dolmalik biber yok diyeceksiniz. Var, var ama durumun vehametini nasil anlatsam bilemiyorum. Yani dolmalik biber var ama bizim bildigimiz dolma yapiminda kullanilan ince ve kucuk olanlardan yok! evet yok! kafam kadarlar yaa! kocamanlar! Amerika'da, o koskocaman dolmalik biberlerle dolma yapma gafletinde bulunmustum. Ben bir tane yiyip doymustum, Gokhan'da 1,5 yemisti sanirim. Zaten o da ilk ve son yapisim olmustu :)
Cok sukur simdi turk marketlerin bol oldugu bir yerde yasadigim icin boyle uzucu durumlarla karsilasmiyorum :) Ama oradaki arkadaslarima cok uzuluyorum, bu guzelliklerden mahrum kaldiklari icin  :)  Gerci biz buraya geldigimizde orada bir turk marketinin acildigindan bahsediyorlardi. Insallah boyle sebzeler de satiyordur. Arkadaslarimdan bahsetmisken onlar icin de birkac sey soylemek istiyorum.
"Tuba abla, Huri abla, Cigdem abla, Nergis ve Meryem sizleri cok ozledim, cocuklari da cok ozledim. Sayenizde orada hic yalnizlik cekmedim. Keske yine toplanip hep birlikte vakit gecirebilsek. Oraya ilk gittigimde boyle candan arkadaslar edinecegimi tahmin etmiyordum dogrusu. Allah'a emanet olun."

10 Ocak 2010 Pazar

Kendin pisir kendin ye hediyesi



Gokhan aldi bu hediyeyi. Daha once hic makrome yapmamistim, kagit uzerinde yazanlardan da bir sey anlamayinca internete girip videolara baktim. Ilk yapisim oldugu icin bazi aksilikler oldu tabi. Mesela boncuklari tam ortalayamadim, bir de baglama yeri kotu oldu :) Ama olsun insan kendi yapinca severek takiyor. Yararlandigim video burada.
Bu arada ben "makrame" diye biliyordum ama Turk Dil Kurumu'ndan baktim "makrome" diye yaziliyormus :)

8 Ocak 2010 Cuma

Open Air Museum

Gokhan doktora yapiyor. Universitenin guzelligi, yalnizca ogrencilerini degil ogrencilerinin eslerini de dusunmesi. Gectigimiz yaz universite tarafindan "spouse meeting" adi altinda tanisma, kaynasma, gezme-tozma aktivitesi baslatilmisti. Bir yer ve zaman belirleyip doktora ogrencilerinin esleri olarak  birkac hafta biraraya geldik. Asagidaki fotograflar da yaptigimiz muze gezisinden kalma. Muze eski Danimarka yasantisini anlatiyor.
Eveet, ilk olarak dikis makinasiyla baslayalim :)



Evleri cok guzel!


 
Yattiklari yer cok ilginc. Soguk bir ulke oldugu icin mi boyle bir cozum bulmuslar bilemiyorum ama üç tarafi kapali olan gömme yataklar vardi. Iste fotosu;



kap kacaklar,





ahirlar ve at arabalari,


 

yel degirmeni,



ve son olarakta o guzel giysileri :)


7 Ocak 2010 Perşembe

Kendime giysi tasarliyorum


Hemen soyliyim gordugunuz cizimler bana ait degil. Benim yaptigim ciktilarini almak oldu :) 
Bu aralar kendimce giysi tasarimi yapiyorum. Zevkime gore pardesu bulmak cok zor oluyor benim icin. Ben de bir seyler karaliyorum Turkiye'ye dondugumde diktiririm diye. Kim bilir belki temelli donus yaparsak -ki insallah yapariz-  kendime bir dikis makinasi alip, cizimlerimi kendim dikerim.
Yukaridaki fotoda gordugunuz cizimlere buradan ve buradan ulasabilirsiniz. Birkac siluette burada var(4-7. sayfalar).
not: Hemen ustte linkleri verdim ya "buradan, burada" diye Eda'ya cok tesekkur ederim  :)

5 Ocak 2010 Salı

Yaşasin Hediye!


 
Dun geldi bu hediyeler, hem de taaa Çin'den. Yeniyil tatili dolayisiyla ulkelerine gidenler olmustu. Sagolsun Çin'li arkadaslar bizi unutmayip hediye getirmisler. Bu figurlerin onlar icin anlami varmis. Yanlis hatirlamiyorsam biri bereket biri de şans icinmis. Ben boyle seylere hic inanmam, boyle figurlerden medet ummam o ayri. Ama benim icin onemli olan ne anlama geldikleri degil,  "hediye olmalari" :)   Hediye, insani cok mutlu ediyor :)

2 Ocak 2010 Cumartesi

Dışı kitap içi günlük


Hani gunluk tutariz ya, o gun ne yasadik neler hissettik, vs. Engin Noyan'da gunluk tutuyormus ama ogrendigi, unutmak istemedigi  ayet ve hadisler icin. Bir gun ortaya cikmis ayet ve hadis gunlugu tuttugu ve arkadaslarinin tesvikiyle gunlukler kitaplastirilmis. Yalniz, Engin Noyan'in istegi kitaplastirilsalar dahi gunluklerin gunluk olarak kalmasiymis ve oyle de olmus. Begenerek okudum, tavsiye ederim.

1 Ocak 2010 Cuma

Ask


Hala okumayan kaldi mi bilmiyorum ama ben yine de bloga eklemek istedim. Elif Safak'in okudugum ilk kitabi, Ask. Tavsiye ederim, ben cok begendim. Kitabi bitirdikten uzun sure sonra, kitabin etkisinden kurtulabildim. Sonra da, hemen iki kitabini daha alip okudum. Onlari da cok begendim.


Elif Safak'in butun kitaplarini okumayi dusunuyorum. Sirada Bit Palas ve Araf var.